NAZLI ERAY'IN NİZAMETTİN ADASI
Nazlı Eray’ın son kitabı
“Sinek Valesi Nizamettin” Everest Yayınlarından Kasım 2018‘de
çıktı. Kitap, anıların ve hayallerin, rüyaların ve gerçeğin bir
araya geldiği kendine has büyülü bir gerçeklik vaat ediyor.
Zengin bir hayal gücünün eseri öykü
ve romanlarında, gerçekdışı, olağanüstü, fantastik ögeler bu âlemden alıp başka
dünyalara götürüyor bizi Nazlı Eray. Tek bir kitabını okuyan bile anlayabilir Ona neden fantastik
edebiyatın kraliçesi denildiğini. Ne diyorsunuz bu tanımlamaya Nazlı Hanım?
Çok teşekkür ediyorum çok
hoşuma gidiyor. Gençler buldular bunu “fantastik edebiyatın kraliçesi”
diyorlar. Bir yazarın gençliği yakalaması çok önemli. Daha çok benim yaşıtlarım
okuyordu romanlarımı, zamanla okur kitlem genişledi. Çocuk kitapları yazmamla
çocuk okurlarım oldu, daha sonra gençler ilgi duydular yazdıklarıma.
BİR FANUSUN
İÇİNDE YAZIYORUM
7 den 70 e okur kitleniz var diyebilir miyiz?
Evet tabi, yediden yetmişe
okunmak güzel.
Bir söyleşinizde yazma öykünüzü şöyle aktarıyorsunuz; “16 yaşında ne yazdıysam aynı
çizgide devam ediyorum. Çevre, edebiyat dünyasının yapısı, kurallar, modalar
beni ilgilendirmez. Yazan bir birey olarak özsuyumu kâğıda akıtıyorum.” Bu
nasıl güzel sözler. Ayrıca sizin bilgisayar kullanmadan el yazısıyla
kitaplarınızı yazdığınızı biliyorum. Mürekkep kokulu satırlar, kitaplar
okuyoruz desenize.
Mürekkep kokulu
satırlar evet, hoşuma gitti bu söz. Ben ajandalara yazmayı seviyorum. Hiçbir
zaman evimde yazmıyorum. Son kitap Ankara Armada’da kalabalık bir kahve
dükkanında yazdım. Benim sanki yüreğimden kollarıma özsu akıyor, kaleme geçiyor
ve satırlara dökülüyor. Çok hızlı yazarım ben. Bir kapsül iniyor adeta üzerime
o fanusun içinde yazıyorum. Ben yazarken videomu çekmiş genç okurlarım hiç
haberim yok, her şeyden kopuyorum yazarken.
YAŞAYAN ÖLÜLER KATEGORİSİNDE İNSANLAR VAR
Sinek Valesi Nizamettin’de yaşam ve ölüm, gençlik ve yaşlılık,
inler, cinler, periler, falcılar hepsi birbirine karışıyor. Sanki Nazlı Eray’ın
bir rüyasını onunla birlikte görüyoruz.
Yaşadın mı rüyamı? Ne mutlu bana, bu
şekilde hissettirebildiysem. Aslında romanlarımdaki çoğu kişi ve olay gerçektir. Bu romanın
ana karakteri de senin de anladığın gibi benim, Nazlı Eray.
Bu uyku ve rüya imparatorluğunda, dünyaca ünlü futbolcular, sanatçılar,
Cristiano Ronaldo, Neymar, Edith Piaf, Rihanna, Bar Rafaeli, Gigi Hadid gibi
isimlerle karşılaşıp maceralara atılıyoruz.
Yaşın Kaç Yarışmasının jüri üyeleri bu 20.yüzyılın en flaş
isimleri ve Dünyanın en zengin ve yakışıklı erkekleri. Ronaldoyu çok seviyorum.
Neymar yaşına göre çok parlak bir oyuncu. Şu anda Paris Saint-Germain’de oynuyor. Ancak böyle bir jüri yakıştırdım bu programa. Onlara
göre biz türbeden çıkan yaşlı kadınlar orada hırpalanıyoruz. Hallacın pamuğu
gibi atılıyoruz, kadınların kompleksleri, yok gıdığın çıkmış, şuranda tüy var,
yok siyatiğin var, kafurun sürmüşsün....Onlar da formata göre kadınları
eleştiriyorlar. Herkes düşüp bayılıyor.
Bir bakıyorsun 19 yaşında aynı kadın, bir bakıyorsun 70. Romanlarınızı
yazarken bu olağanüstü kurguları nasıl yapıyorsunuz, bunun bir matematiği var
mı?
Bu arada romanda çok gizemli şeyler var. Bir matematiği var
tabi. Gençlikle yaşlılığı anlatmak vale bölümlerinde ölümle yaşamı anlatmak
belki farklı değil bazı insanlar için ölümle yaşam. Belki yaşayan ölüler
kategorisinde insanlar var, Farkında olmadan yaşayanlardan Nizamettin. Rihanna
fark ettiriyor ona hayatı. Nizamettin adası çok etkileyici, çok korkunç bir şey
aslında, sen gidince arkanda kalan şeyler.
BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİK
Mahmut Hüdayi Efendi Türbesi romanın ana mekânlarından biri, sık
sık oraya gidiyor kahramanımız. Yalnız insanların sığındığı huzur bulduğu yerler
olarak tanımladığınız türbeler sizin için ne anlam ifade ediyor?
Evime çok yakındı hiç görmemiştim. İstanbul’da Üsküdar'da yan yoldan bir sokak gördüm, çok ilgimi çekti. Oradan girdim bir türbe çıktı karşıma. Mahmut Hüdayi Efendi Türbesi. Türbe'nin yanındaki sokakta merdivenler, Roma'daki merdivenler gibi eğri büğrü dalgalanarak Üsküdar İskelesi'ne iniyor ve deniz görünüyor, çok hoşuma gitti burası. Bir müddet oturdum izledim. Ben burayı yazayım dedim, huzur buldum orada mutlu oldum mürekkep kokulu sayfalar yavaş yavaş dökülmeye başladı.
Son sayfalarında roman kahramanımız; “Hayatımın
dizelerinin üstüne basa basa yürüyordum yollarda” diyor. İnsan yaş aldıkça en çok ölümü mü düşünür yoksa
yaşamını mı?
Tabi ki yaşamını düşünüyor. Ölüm korkusu yok bende, her insan
kadar var. Fazla bir keşkem yok istediğim gibi yaşadım hep özgür yaşadım.
Ölümün ne olacağını bilmiyorum bu dünyadan yok olmak, ancak başka bir dünyada
yaşamak. Benzer bir hikayemi “Aydaki Adam Tanpınar” kitabımda okuyabilirsiniz.
Hayatınızda iz bırakan anıları yazdığınız “Tozlu
Altın Kafes” te eski eşiniz Metin And ile yaşantınızı anlattığınız için bir
dönem çok eleştiri aldınız. “Hayatım bana ait, onu sansürleyemem” diyerek tüm
eleştirilere cevap verdiniz. Önemli pişmanlıklarınız oldu mu hayatınızda?
Kıyametler koparmış bir kitap. Hayır çok memnunum o kitabı
yazdığım için. O kitap bir belge iki edebiyat ve sanat insanının evliliği.
Keşke evlenmeseymişiz. Dev bir deha Metin And. Yani hayran olunan bir deha
evlenince tabi ki koca oluverdi. Büyük yaş farkı vardı aramızda 25 yaş, o aşık
oldu bana evlenmek istedi, 6 yıl birlikte yaşadık. Aslında evlenmeseydik çok
iyi dost olurduk ömür boyu. “Tozlu Altın Kafes”te, acı, tatlı bir çok anımız var. Metin
Beyin hayata tutunması, arkadan çekilmesi, kıskançlıklar, erkek dünyası. Öldükten
sonra bir erkek tabuymuş bunu gördüm kitap yayınlandıktan sonra hiçbir şey
söyleyemiyorsun onun hakkında. Bir şey söyleyince herkes kızıyor. Benim hayatım
hiçkimse karışamaz yalan değil gerçek.
AYŞE KULİN İLE KOLEJDEN ARKADAŞIZ
Nazlı Eray’ın
çocukluğundan şimdiki yaşamına iz bırakan en önemli olay nedir?
Babam beni çok özel yetiştiriyordu bana kıyamıyordu. Hatta okula
bile yollamadı ilk okulu evde okudum. İngilizce, Fransızca, piyano hocalarım
vardı, köşkün içinde korkunç sıkılırdım. Bir akrabamız geldi bir gün “Lütfullah
bu çocuğu sıkıyorsun okula yazdır” dedi. Babam beni Şişhane yokuşundaki
Evliyaçelebi İlkokulu 4. Sınıfa yazdırdı. Bir dünya patlamasıydı benim için okul. Parlak bir öğrenciydim.
Kosmosun içine girişti okul benim için. Bu harika deneyimi saatlerce akşam
gelince anlatıyordum. Hayatımın en güzel anılarıdır okul anılarım. Daha sonra
İngiliz kız orta okulu ve Arnavutköy kız kolejine gittim. Ayşe Kulin ile oradan
arkadaşız, çok severim kendisini.
İstanbul’da yaşayan aileniz, orada süren başarılı eğitim hayatınız ve Hukuk Fakültesine dereceyle girişiniz. Hangi rüzgar sizi Ankara’ya savurdu Nazlı Hanım?
İstanbul’da yaşayan aileniz, orada süren başarılı eğitim hayatınız ve Hukuk Fakültesine dereceyle girişiniz. Hangi rüzgar sizi Ankara’ya savurdu Nazlı Hanım?
Bir tarafım Osmanlı bir tarafım Balkanlardan olan gayet aydın
bir aileden geliyorum. Halen Kardeşim Osman
istanbulda yaşıyor. Liseden sonra Hukuk Fakültesine dereceyle girdim. Fakültede
Tahsin Bekir Balta çok önemli bir
profesördü. Beni asistanı olarak yetiştiriyordu. Hukuk Fakültesi 3. sınıfın
sonunda okuldan ayrılıp, anneannemim yanına Ankara’ya gitmeye karar verdim. Ne
ailem ne de hocam vazgeçiremedi beni bu kararımdan. İstanbul beni üzmüştü, sanırım bir aşk hikayesiydi. ODTÜ Mimarlığa
girmek istedim, matematikle aram pek iyi olmadığı için 2 puanla kaybettim. Bende
bir devlet dairesinde işe başladım. Sınava girmek için 1 haftalığına gittiğim Ankara’da
35- 40 yıl kaldım. Annemin babamın şokunu, acısını düşün bir çocuğun kayıp
gitmesi onlar için.
KANLI BİR MENDİLİM ORTADAN BÖLÜNMÜŞ
İstanbul ve Ankara sizin
hayatınızda önemli yerleri olan iki şehir. Neler söylersiniz oradaki yaşam
için. Romanlarınıza ilham olan martılar, kargalar İstanbul’da sanırım?
İstanbul’a ayda 1-2 kez gidiyorum. Sabah uyandığım zaman
martıların sesi, kargaların bağırışı bunları izliyorum uzun uzun. Tüm bu
yaşanmışlıklar “Karga Feramuz’un Aşkı” çocuk kitabı olarak yayımlandı.
İstanbul’da hayatımda bir dönem çok önemli olan insanlar ölmüş, çok acı tabi.
Mekik dokuyorum İstanbul Ankara arasında. Ben dönüp dolaşıp geliyorum Ankara’ya.
Tozlu Altın Kafes’in arka kapağında şöyle yazar; “ben böyle kanlı bir mendilim
ortadan bölünmüş, bir yarım İstanbul bir yarım Ankara” Kader beni çekmiş
Ankara’ya. Evliliklerim, ikiz kızlarım, Ebru ve Banu, torunlarım Akça, Yaman ve
Fırat Ankara’da.
Ben Ankara’yla birlikte büyüdüm Ankara benim damarlarımda akar.
Ankara benim hangarım, beni besleyen bu bozkır bu dayanılmaz soğuk. İnsan geniş
bir yelpazede yaşamalı. Bu şehir beni böyle yakaladı.
TANPINAR’A AŞIKTIM
Edebiyat
dünyası desem size, hangi isimleri verirsiniz?
Ayşe Kulin, Murathan Mungan, Sevim Burak, Oğuz Atay, Ahmet Hamdi Tanpınar severim. Hatta Tanpınar’a
aşıktım, evlenirim derdim onunla. Metin And’la evlendim, Tanpınarla evlensem
herhalde aynı şeyleri yaşardık J Bunları da ilk defa sana söylüyorum
Ekşi sözlükte sizin
için yazılanlara ne diyorsunuz? Birkaçını size okumak istiyorum.
Anlamayan için
sıkıcı, anlayan için ise okuru başka bir dünyaya götürebilen uçmuş insan.
Bu güzelmiş, uçmuş insan :)
En iyi romanlarından
biri de imparator çay
bahçesidir.
Evet bu romanımı çok beğeniyor okurlarım.
Fantastik dünyası, daha doğrusu fantastik ve kadın
gözünden gördüğü bir dünya beni her seferinde büyülüyor.
Bu kişi Nizamettini çok beğenecek.
"Hani bir rüya görürsün, çok değişiktir,
uyandığında heyecanla onu anlatmak ister ama doğru kelimeleri bir araya
getiremediğinden anlatamazsın ya.. İşte Nazlı Eray, kendisi, bunu
yapabiliyor."
Rüya transferi diyorlar şimdi buna. Kitaplarımı
toparlayamıyorlar arka kapaklarını ben yazıyorum. Everest yayınları külliyatımı
basıyor.
İSTANBUL, YAŞLANMIŞ ŞUH BİR
KADIN
Pek çok sanatçı gibi Ankara'dan çıkmış bir
yazar. Bir programda Ankara için bir cümle istediler “”kız kurusu dedi... Sırf
bu yakıştırması için merak ettim...
Evet sahiden de kız kurusu Ankara, hafif burnu uzun yanakları
hafif çökmüş ama onlar çok celbezer olur
allah insana onların şansını versin onlar en iyi kocaları bulur.
Peki İstanbul?
İstanbul, yaşlanmış şuh kadın ama güzel tırnakları uzun ojesi
bordo mavi fularlı platine saçlı kirpiklerinin gölgesi yanağına düşen.
"Bisküvi renkli
ışık" tanımlaması ile hayatımda duyduğum en sıcak benzetmeyi yapan kadın.
Yazdıklarında her an kaybolmak, kelimeler ve betimlemelerle oyun oynamaya
başlamak mümkün.
Ekşi sözlük de o kadar ekşi değilmiş canım bayıldım ekşi, değil
tatlı sözlük bu.
Konuşan Afrika menekşeleri hep onunla olsun!
İmparator Çay Bahçesi’ndedir
konuşan menekşeler.
Bu çok özel
kelimeleriniz ve muhteşem hayal kurgunuz, büyülü gerçekliğinizle siz hep yazın biz
okurlar size bayılıyoruz.
"Fotoğraf ve Video Çekimleri için çok sevdiğim arkadaşım Nuray Temizer'e Teşekkür ediyorum"
13 Yorumlar
Bayıldım mavi annem röportaja ♥
YanıtlaSilçok teşekkür ediyorum :)))
SilEllerine sağlık canım, çok güzel bir söyleşi olmuş...
YanıtlaSilLeylağım senin beğenmen benim için çok önemli teşekkür ediyorum
Silçok güzel bir röportaj olmuş en kısa zamanda alıp okuyacaklarım listesine ekledim...sevgiyle kalın...ben de beklerim sayfama..
YanıtlaSilçok çok teşekkürler beğeniniz benim için önemli
SilNe güzel bir söyleşi olmuş. Üzülerek, Nazlı Eray hakkında pek bir şey bilmediğimi farkettim, ilk fırsatta son kitabını okumalı o zaman
YanıtlaSilcanımmm ankaraya geldiğinde snei tanıştırayım
Silçok tatlı bir kadın
Çok güzel ve bilgi verici bir röportaj olmuş. Tebrikler.
YanıtlaSilsağolun varolun
SilBlog etkileşim grubundan geliyorum blogunuzu takip ediyorum (camdandusler) ne güzel bir röportaj olmuş kaleminize sağlık 😊
YanıtlaSilhoşgeldiniz yine bekllerim
SilÇok güzel bir röportaj olmuş, bir solukta okudum. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSil