MASALLAR ŞİFALIDIR
Bu haftasonu çocuklar ve velileri, Ankara’da Toprak Baba Yaşam
Merkezi’nde “Sesli Masal Atölyesi”nde masallarla büyülü bir yolculuğa
çıktılar. Gülden Görgülü Güler’in yazdığı “Geri Dönüşmek İstemeyen Ayı”
masalını Murat Attila’dan dinlediler ve “Masal Anlatıcılığı” atölyesine
katıldılar. Murat ve Gülden ile çıktıkları masal yolculuğuyla ilgili çok
keyifli bir söyleşi yaptık.
FATMA ERDEM RÖPORTAJLARI
FATMA ERDEM RÖPORTAJLARI
Sizin masalınız
nasıl başladı, bize kendinizden söz edebilir misiniz?
Murat (M) :Ne kadar güzel söylediniz, hepimizin masalı var ve
ilk nefesimizle birlikte yazılmaya başlıyor öyle değil mi?... Benim “Bir varmış bir yokmuş”um da 1981
yılında Ankara’da başladı. İlk öğretim ve lise eğitimimi Arı Koleji’nde
tamamladıktan sonra Başkent Üniversitesi İşletme bölümüne girdim. Ardından Gazi
Üniversitesi’nde Yönetim ve Organizasyon, Galatasaray Üniversitesi’nde ise
işletme masterlarımı tamamladım. İstanbul’daki maceram Marmara Üniversitesi’nde
doktora çalışmamla devam ediyor. Örgütsel Davranış ve Endüstri Psikolojisi alanında
araştırmacıyım. Bunların yanında hiç bitmeyen ve dinmemesinden büyük keyif
aldığım, hayatımın en büyük motivasyon kaynaklarından biri olan tiyatro ve
dramaturji üzerine de araştırmalar yapıyorum, tiyatrolarla birlikte
çalışıyorum.
Çocukluğum, tecrübe ettiği hemen her şeyi hikayeleştirerek
anlatan insanların bulunduğu evlerde geçti. Bu evlerden yaşamımda en büyük
öneme sahip iki tanesi babaannemin kışlık ve dedemin yazlık evleriydi. Sürekli
kalabalık, sürekli anlatan, doğa ile iç içe yaşayan ve kuşaklar boyu
biriktirdikleri kadim gelenekleri, yardım ve dayanışma bilgeliklerini üretimle
pekiştiren ve kendilerini sınırlandırmadan ifade edebilen insanlarla dolu evlerdi
bunlar. Babaannemin, dedemin ve akrabalarının, komşularının anlattığı
hikayelerin içinde yaşamaya başladım tüm çocukluğum boyunca. Hepsi birer oyun gibi
olan hikayelerdi. Onları dinlerken dünyanın bir oyun alanı, bir masal çadırı olduğunu
sanıyordum. Ta ki okula başlayana kadar. İlk okulun ilk günü elimden adeta
oyunlarım, oyuncaklarım alınmış gibi hissetmiştim. Benim akranlarımın, 80’lerin
ortalarında okula başlayanların hep bir evden kopuş travması vardır sanıyorum.
Ama bu sefer de bu kopuştan yola çıkarak yeni hikayeler dinlemeye ve anlatmaya
başladım galiba. Okulla birlikte yaşamıma tiyatro ve radyo girmişti çünkü.
Hatta ikisinin muhteşem bir birlikteliği olan radyo tiyatrosu... Radyo denilen
büyülü kutunun içinde olup biten o oyun formu beni daha çok konuşmaya,
anlatmaya ve taklit etmeye motive etmişti. Oyunlarda gördüklerimi, duyduklarımı
evde kendi en büyük izleyicilerim olan anneme, babama ve teyzeme uyarlayarak
anlatıyordum. O zamanlarda yapmaktan en büyük keyif aldığım oyunum buydu. Daha
sonra üniversite yıllarım ve üniversiteden sonra Ankara’dan İstanbul’a göçüm,
masalımı biraz da büyüdüğüm şehrim Ankara’ya ve babaanne evine özlem üzerine
şekillendirdi. Ayrılış, özleyiş ve kavuşmak sanırım yaşamımdaki temel hikaye omurgası.
Belki de bu yüzden bu üçlem üzerine kurulan hikayeleri çok seviyorum.
Gülden
(G): Ankara’da doğdum ve tüm okul hayatım Ankara’da geçti. ( Ayrancı ilkokulu,
Yükseliş Koleji, Hacettepe Üniversitesi- Lisans, Gazi Üniversitesi- Yüksek
Lisans) İki kardeşiz, bir ablam var. Babam ilkokul öğretmeni, bu nedenle ilk
beş yılım çeşitli köylerde geçti. Hayal gücümün temellerinin lojmanların
kümeslerinde atıldığını düşünüyorum. İlerleyen zamanlardaki yazlık halleri,
tatiller ve yaşamın her anı hayal gücümü besledi. Gülden kalıplar içinde
büyümüş ya da kendisi öyle hissetmiş ama bu kalıpların dışında kimselerin
bilmediği hayallere sahip bir çocuk. İşte bu çocuk kadın, kalıp gibi yaşadığı
tıkır tıkır işleyen hayatının duracak noktaya geldiği bir anda sahip olduğu
hayal gücü ile hayatını yeniden tıkır tıkır işletmeye çabalıyor. Ve masallar
ona nefes oluyor.
ANda KALABİLEN İYİ ANlar
, İYİ ANlatır
“Ben masal
ses edicisiyim. Sesimle içimdeki hikayelerimi üflüyorum. Anlatıcıyım,
anlatırken dinliyorum da” bu sözleri söyleyen biri büyülü masal yolculuğuna
çıkmanın formülünü verebilir mi, her isteyen masal anlatabilir mi?
M: Birkaç tane çok temel ihtiyacımız var. Sevgi almak/vermek,
saygı görmek/göstermek, güvende olduğumuzu hissedebilmek ve bir amaca hizmet
edip aidiyet duymak… Fakat hepsinin
temelinde insanın kendini ifade etme ihtiyacı yatıyor. Kendini yeterli bir
şekilde ifade edebilmek ve doğru anlaşılabilmek ihtiyacı… Sanat bu yüzden var.
Doğa bilimleri ile el ele ortaya çıkan, kendilerine has kuram ve kuralları
olan, icracısının iç görüsüyle, felsefeden, filolojiden, psikolojiden
beslenerek yarattığı estetik duygusu olan bir ifade biçimi sanat. Her sanat
dalının okullu ve alaylı icra edicileri vardır. Çoğu zaman okul ve alay el ele
ilerler ve sanatçı kendi sanatçı kimliğini, üslubunu bulur, yaratır. Sanatın
özünde “anlatıcılık” vardır. Diğer taraftan, kendinizi anlatmanız için sanatçı
olmanız gerekmez, konservatuvar bitirmeniz, oyuncu, ressam olmanız zorunlu
değildir. Masal anlatıcılığı da bir sanattır. Bir performans sanatıdır. Tiyatro
gibi. Pandomim gibi. Modern palyaçoluk gibi bir anlatı ve performans sanatıdır.
Kendine has kuram ve kuralları vardır. Konservatuvarı vardır. Fakat çıkış
noktası hep aynıdır: ”Ben anlatmak istiyorum. Hikayemi paylaşmak istiyorum.
Dinlenilmek istiyorum.” amacını taşımalısınız. Sesimizle anlatabiliriz. İşaret
dili ile anlatabiliriz. Yazarak anlatabiliriz. Anlatabilme yolu çok ve kural
yok. Önemli olan hayallere inanmanız. Savaş alanından oyun alanına
girebilmeniz. Birlikte hayal görebilmemiz. Masal ortamında hep beraber
yolculuğa çıkabilmemiz. Çocukluğumuzda böyle değil miydi? Soba başında büyüdük.
Ateşin etrafında toplandık. Büyüklerimiz anlattı, biz dinledik. Birlikte hayal
yolculuklarına çıktık. Babaannemiz, ninemiz, dedemiz her biri konservatuvar
okumamış birer bilgeydi, masal
sanatçılarıydı. Belki birçoğu okur yazar bile değildi. Fakat çok iyi birer
anlatıcıydılar. Siz yeter ki anlatmak isteyin. Anlatın ki hikayeniz
unutulmasın, yaşasın. Anlatıcılık zaman makinasıdır. Geçmişten alır, geleceğe
yollar bizleri. Gezip gezip bu “an”a gelir, “an”da kalırız. Anlatan ve dinleyen
“an”da birleşir. Birleştiren tutkal, birlikte hayal kurmaktır.
G
: İsteyenle, istediğini sanan arasındaki farkın ayrımındaysak, evet; her
isteyen masal anlatabilir. Masal yolculuğuna çıkmanın formülü ANda kalabilmek.
ANda kalabilen iyi ANlar, iyi ANlatır...Her şey anda saklı.
MASALLARLA KALPLERİN
KAPISINI ARALIYORUZ
Her gece
uyumadan çocukların, hikayemasal.com’da Gülden’in yazdığı masalları senin
sesinden dinlemesi nasıl bir duygu?
İlk
masalınızı seslendirdikten sonra hayatınızda neler değişti, nasıl geri dönüşler
aldınız?
M: Ses, koku gibi, hafızası olan bir şey. Bebekliğimizden
itibaren güvenli bağlanma dediğimiz, bakım aldığımız ebeveyne olan güven
bağımız koku ile, temas (dokunarak,
sarılarak) ile ve ses ile kuruluyor. Bu bağ bizim güven hafızamızı da besliyor.
Babaannemizin pudralı, sabun kokulu eski gardırop kokusu nasıl hafızamıza
kazınmışsa, o çocukluk evinde duyduğumuz sesler, şarkılar, tekerlemeler de
unutulmuyor. Çocukluğum TRT Ankara seslendirme sanatçılarının o güzelim
Türkçelerini, o nefis seslerini dinleyerek geçti. Güzel bir sesten dinlediğiniz
bir hikayenin ruhlarımızda yarattığı güzellik bambaşka oluyor.
Hikayemasal.com’un çıkış noktası da görüntülü masal anlatıcılığından ziyade,
sesin ve kulağın arasına masalın dışında başka bir faktörün (görüntü, drama,
makyaj, kostüm gibi) girmeden direkt olarak verilmesi üzerineydi. Bir nevi “ses
etmek” yani. Benim ilk masal seslendirişimin dayanağı da hep bana uyumadan önce
anlatılan masalların büyülü bir şekilde beni uykuya yolculamasıydı. Ben de
istedim ki, benim hissetiklerimi tüm çocuklar hissetsin. Gülden yazıyor, ben
seslendiriyorum, çocuklar dinliyor. Beni sesimden tanıyorlar, “sesinle bize sarılıyorsun”
diyorlar. Adımı “Ses adam” koydular. Ömrümde alp alabileceğim, beni en mutlu
eden sevgi ifadesidir bu.
G
: Tıpkı ilk masalımı yazdığımdaki gibi ilk masalımı seslendirdiğimde de aynı
duygular sarıp sarmaladı beni.. Bir şey üretmek, sonra ürettiğin şeyi yaymak ve
kalplerin kapılarını aralamak tarifsiz bir duygu... Sesinizle başka başka
evlere misafir oluyorsunuz, büyülü bir şey bu. Her söylenen güzel söz beni daha
da yüreklendirdi, hayal gücüne inancımı pekiştirdi.
Gülden,
Murat ile birlikte TV Programlarına da çıktınız. Bu programlardan ve gelecek
projelerinden bahsedebilir misin bize?
Hikayemasal.com’da
yüzlerce masal yer alıyor. Sesli masalların yolculuğu nasıl devam edecek?
G:
Programlara beraber çıkışımız okullarda yaptığımız etkinliklerden sonra oldu.
İlk programda çocuklarla yaşadığımız deneyimlerle ilgili uzun uzun konuştuk.
İkinci programda ise Özel Ayşe Abla Kolejindeki masal anlatımımızın kamera önü
ve arkası sunuldu. Böylece ilk programda anlatmaya çalıştıklarımızı ikinci
programda canlı canlı paylaşmış olduk. Yolumuz uzun, yolculuğumuzun rengi de
seyri kendiliğinden oluşuyor. Hayallerimde masallarımın artarak çoğalması, ses
olup kulaktan kulağa, dilden dile yayılması, kitap olup elden ele dolaşması
var.
MASALLAR
SAYESİNDE BİRLİKTE HAYAL KURUYORUZ
Aynı odada
masal dinlemenin, birlikte hayal yolculuğuna çıkmanın önemine değiniyorsun. Neden
önemli birlikte hayal kurmak?
M: Gün içinde tecrübe ettiğimiz sıradan olaylarımızı bile akşam
eve geldiğimizde eşimize, dostumuza anlatmak, paylaşmak ihtiyacı hissederiz. Sesimizin,
ruhumuzun, varlığımızın anlattığımız insanlarda bir yankısı olsun isteriz. Bu
şekilde kendimizi güvende hissederiz. Peki, hayallerimizi neden paylaşmaktan
çoğu zaman kaçınırız? Yargılanacağımız korkusuyla belki de. Yaşadığımız
coğrafyanın tuhaflığı nedeniyle, hayallerimizi paylaşırken bile üzülüyoruz; “saçmalama,
hayali bile saçma, çok uçtun vs.” gibi iç dünyamıza vurulan ketlerle
karşılaşıyoruz. Oysa hayal, sınırsız, mekânsız, kabına sığmayan, doğrusu
yanlışı olmayan bir evrendir. Hayallerimizi paylaşırken, anlatırken kendimize
yaklaşırız. Hayatın içindeki gerçekliğimiz ve oyunbazlığımız arasında köprüler
kurarız. Bu işi birlikte, masal anlatarak ve dinleyerek yaparsak da ne harika
olur… Çocukken yapabiliyorduk. Birlikte hayal kurabiliyorduk. Büyüyünce ne
değişti? Kendimizi eleştiren, yargılayan iç sesimizin sesi daha çok yükseldi.
Bu ses bizi suistimal eden bir ses. Onu susturmanın en kolay yolu ona
ihtiyacımızın olmadığını söylemek, daha çok hayal kurmak. Hayallerimizi
anlatmak. Yargılamadan, eleştirmeden, talepkar olmadan anlatmak ve dinlemek.
Bunu beraberce, bir odada toplanarak, masallar eşliğinde yapmak. Babaannemizin,
ninemizin bize yaptığını şimdi bizim kendimize, yetişkinliğimize yapmak. Savaş
alanından çıkıp oyun alanına dönebilmek.
G:
Herkes hayal kuramayabilir. Yani zor bir şey değil belki ama hayal kurmanın
gücüne inanmak, bunu hayatına dahil etmek herkesin başarabildiği bir
durum değil. Bu nedenle de birlikte masal dinlemek, birlikte hayal yolculuğuna
çıkmayı kolaylaştırıyor. Birlikte kurulan hayaller paylaşılıyor, paylaşıldıkça
da zenginleşiyor. Ve hayal kurmanın gücü bize güç veriyor.
ESKİ
MASALLAR ŞİFALIDIR
MASAL OKUNMAZ,
OYNANIR
Masalların
sıradan metinler değil de binlerce yıllık evrimin neticesinde oluşan adeta bir
hücre, organizma olduğuna sürekli geliştiğine dikkat çekiyorsun. Masallarla
yola çıkılan bu yolculuk bizlere ve çocuklarımıza neler katıyor?
M: Evet, metin yuvarlaktır. Masalların kendilerine has evrimsel
süreçleri vardır, olmalıdır. Metinde durduğu gibi durmazlar. Anlatanın,
anlatılan yere, zamana ve dinleyenlere göre yeniden yorumlaması gerekir. Masal
dramaturjisi mutlaka bir masal anlatıcısının üzerinde titizlikle durması
gereken bir çalışma olmalıdır. Masallar gerçekten de birer hücre gibi,
etraflarına adapte olabilmek ve hayatta kalabilmek için sürekli öğrenen, kendini
geliştiren yaşam formlarıdır. Masallar canlıdır. Anlatıcıları sayesinde nefes
alıp verirler. Ve dinleyenlerine nefes olurlar. Anlatıldıkça hayata daha sıkı
bağlarla tutunurlar. Anlatılmazlarsa unutulurlar. Yazılı bile olsa,
anlatılmayan hikaye silinir. “Söz uçar yazı kalır” ifadesi galiba masallar için
geçerli değil. Söz ile uçmak ne kadar büyülü bir şey. Uçabilmek için de
anlatmamız gerekiyor. Masallar üzüm gibi, zeytin gibi, kahve meyvesi gibi, “teruar”a
sahiptir. Yani kendine has bir toprağı, rüzgarı, irtifası, kendini hayatta
tutabilmek (yayılabilmek) için çabası vardır. Masalların şifası belki de
buradan gelir. Yaşamak için, unutulmamak için hayatta kalma savaşı veren
masallar, eski masallar, daha şifalıdır. Tıpkı soğuk rüzgarlarla mücadele edip
hayatta kalan kırmızı meyveler gibi. Masal metinlerinin çevrildiği dilde
yeniden yaratılmaları da çok önemlidir. Anlatıcının bu metni geliştirerek
anlattığı kitleye uyarlaması gerekir. Bu yüzden masal yalnızca okunmaz,
oynanır. Masal oynamak benim çok sevdiğim bir ifadedir.
G:
Sayıların yapı taşı olarak nitelendirilen asal sayılar gibi m/asal/lar da
hayallerimizin hayat bulduğu hiç de sıradan olmayan metinlerdir. Nasıl ki asal
sayılar sadece bire ve kendilerine bölünebiliyorsa masallar da
çıktığı dilde, girdiği kulakta ve yerleştiği kalpte hayat buluyor. Bu
yüzdendir ki masalları dilimizden hiç düşürmemeliyiz. Dilden dile,
kulaktan kulağa, kalpten kalbe giden bu yolculuk hiç bitmesin.
“Performans
sanatlarının şehir tarafı tiyatro, köy tarafı masal” kendi masalını unutuyor mu
kent insanı hayat koşuşturmasında?
M: Masal anlatıcılığı bir performans sanatıdır. Tiyatro da öyle.
Arada kuramsal ve uygulamaya yönelik farklar var elbette. Örneğin tiyatroda bir
karakter yaratırsınız. Bir role girersiniz. Bir başkası, diğeri olarak sahnede
var olursunuz. Masal anlatırken ise, kendiniz olarak sahnedesinizdir. Gerçek
değildir belki anlattıklarınız ama kendi içinde bir gerçekliği vardır. Masallar
atalarımızdır çünkü dilden dile günümüze kadar ulaşmış bir halk sanatıdır.
Tiyatro bu yüzden göreceli olarak biraz daha kent sanatıdır diyebiliriz fakat
ben yine de yaşadığımız coğrafya bağlamında bunu biraz açmak istiyorum.
Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda yer alan orta oyunu, tuluat, Hacivat ve Karagöz
gösterileri aslında masal anlatıcılığı ile çok uyuşan bir yapıdadır. Bunun
yanında Türk tiyatro ekollerinden biri olan “Köy seyirlik” sahneleme formu da
bu coğrafyanın ürünüdür ve masal anlatıcılığına ışık tutar. Anlatanın ortada ve
dinleyenlerin onun etrafında yer aldığı bir sahne yapısı vardır. Antik Yunan’a,
tiyatronun doğuşuna tanıklık ettiğimiz dönemlerde de benzer yapılar söz
konusudur. Shakespeare’in Globe Tiyatrosu da benzer formdadır. Bu geleneğimizi
sürdüren konservatuvar ekollerimizden DTCF Tiyatro Bölümü’nü ve köy seyirlik
formda oyun sahneleyen Moda Sahnesi’ni örnek olarak gösterebilirim. Masallar
insanların binlerce yıldır doğa ile kurdukları temas neticesinde oluşurlar.
Günümüzde doğa ile olan kaybetmiş olduğumuz bir ilişkimiz var. Masallar
sayesinde bunu yeniden kurmaya çalışıyoruz. Çünkü masallar bizi tekrar ormana,
ağaca, çocuğa/çocukluğa, orman evine, dağlara, denizlere götürüyor. İçimizdeki
doğa ile yeniden tanışmaya başlıyoruz. Bu tanışıklık bizi yeni masallar
anlatmaya ve yeni ifade etme biçimlerine ittiriyor. Geleneksel Türk
Tiyatrosu’ndaki doğaçlama biçimlerimiz hep bu coğrafyada kurduğumuz,
oluşturduğumuz kadim geleneklerimizin bir çıktısı. Bu coğrafya hikaye anlatıcılığının
beşiği. Tiyatroya kent sanatı diyebiliriz ama örneğin Shakespeare’in konu
ederek anlattığı kan davalarını, kıskançlık cinayetlerini, iktidar olma
hırsının yarattığı körlüğü, miras kavgalarını, iyi evlat, kötü evlat
ayrıştırmalarını, Çehov’un toprak ve sınıf ayrımını konu ederek irdelediği
aydın, kırsal, köylü insanı hikayelerini, bizim coğrafyamızın insanından, Türk
köylüsünden daha iyi hangi kent soylusu anlayabilir?
G:
Masallarla büyüyen birisinin masalını unutacağını hiç sanmıyorum. Kent hayatı
insanı buna zorlasa da çocukluğunda masal dünyasına girmiş birisi er ya da geç
kendisini yine masalının içinde bulur.
ANLATACAK
HİÇ KİMSE YOKSA SUYA ANLAT
Abim
küçükken uyumadan önce kendi uydurduğu masalları anlatırdı kardeşim ve bana. Anlattığı
masalların daha da eşsizini rüyamda görürdüm uykuya daldığımda. Masallar ile
rüyalar arasındaki bağlantıyı anlatabilir misin?
M: Aslında masallar modern psikolojinin dediği her şeyi içinde
barındırıyor. Rüya, başlı başına üzerinde çok ayrıntılı sinir bilimsel
araştırmaların yapıldığı ve gizemini koruyan enteresan bir hal. Ama şu kabul
edilebilen bir gerçek ki, rüyalar bize ihtiyaçlarımızı fark ettiriyor.
Bilincimiz açıkken fark edemediğimiz temel ihtiyaçlarımızı alt bilincimizin
devreye girdiği rüyalarda görüyoruz. Masallar da bilincimiz açıkken
dinlediğimiz uyku halleridir. Kıssadan hisselerdir. İhtiyacımızı belirlemek
için iyidir. Masalların içinde korkutucu öğeler vardır. Kabus görmemize sebep
olabilir. Ancak korku, doğru okunduğu zaman bize temel bir ihtiyacımızı
göstermek isteyen, bizi koruyan iyi bir rehberdir. Kabuslarımızı doğru okursak
mutlaka öncesinde hızımızı alamadan girdiğimiz bir duygusal virajımız olduğunu
görürüz. Uykunun gördürdükleri çok kıymetlidir. Uyumadan çıktığımız uykularımız
olan masalların kıymeti çok büyük.
G:
Masallarda da rüyalarda olduğu gibi kayboluyor insan. Ve her ikisinde de
kendimizi bulduğumuzda yeni bir tarafımızla karşılaşıyoruz.
Bilinçaltımızdaki düşünceler hem rüyalarımızda hem de masallarla daldığımız
hayallerle gün ışığa çıkıyor.
Her
insanın hayatında olmalı mı masallar? Masal dinleyerek büyüyen bir çocuk ile
hayatında masal olmayan bir çocuk arasında büyüdüğünde nasıl bir ayrım
olacağını düşünüyorsun?
M: Yalnızca masal değil, hikayenizi anlatmazsanız unutulursunuz,
silikleşirsiniz. Üşenmeden anlatmalıyız, kendimizi elimizden gelebildiğince
ifade etmeliyiz. Babaannem, “anlatacak hiç kimse yoksa suya anlat” derdi. Çünkü
anlata anlata daha iyi anlatıyoruz. Beyin tekrarı ve antrenmanı çok sever.
Anlatıcılık, masalcılık tekrar işidir. Anlattıkça öğrenirsiniz. Bu yüzden
masalsız bir hayat bizi betonlaştırır. İnsana bahşedilmiş en sihirli yeti olan
“anlatmak” eyleminden kendinizi alıkoymayın. Anlattıkça hatırlarız, anlattıkça
unutmayız.
G:
Masallar bize hayaller kurduruyor ve kurduğumuz hayallerde kayboluyoruz. Ve bu
kayboluşlarla her şeyden uzaklaşarak hafiflemiş bir şekilde kendimizle yeniden
buluşuyoruz. Masallarla büyümeyenler hayal dünyasından da bu kayboluşlardan da
bihaber oluyorlar. Onların hayatında her şey fazlasıyla tekdüze oluyor. Hayal
kuramayan bir çocuk aslında tam olarak çocuk da olamamış oluyor.
2 Yorumlar
Müthiş bir etkinlik olmuş. Masal deyip geçeriz meğer neler barındırıyormuş içinde. Çok yararlı bir paylaşım olmuş teşekkürler.
YanıtlaSilmasallar değil mi zaten dünyamızı renklendiren
Silteşekkürler yorumunuza İlhan Bey