"İŞİM VE BEN" YILDIZ HACIEVLİYAGİL İLE RÖPORTAJ
Yıldız Hacıevliyagil’in Mayıs ayında
çıkardığı “İşim ve Ben” kitabı meslek
seçiminden önce okunması gereken, insanın ufkunu açan bir kitap.
Hukuk Fakültesi mezunu yazar, 28 yıl avukatlık ve hukuk danışmanlığı yaptı.
Emeklilik sonrası felsefe yüksek lisansını tamamladı. Psikoloji alanında daha
da derinleşmek için 31 yıl sonra üniversite sınavına girdi; şimdi psikoloji
bölümü son sınıf öğrencisi. Ayrıca kariyer geliştirme danışmanlığı sertifika
programı mezunu.
Kitapta felsefe yüksek lisans
tezinden yola çıkmış. Kitabın bölümleri; “Umut dolu başlangıçlar, Yaşamın temel
amacı ne? İçe sinen iş mümkün mü? Seçim yapan kim? Bilinçli seçim” başlıklarını
taşıyor. Yazar, bu konuları incelerken filozofların görüşlerinden, bilimsel
araştırmalardan ve kişilerin tecrübelerinden örnekler veriyor, bazen de onların
dilinden aktarıyor yaşadıklarını.
ÇALIŞAN BİR KADIN OLMAK BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ OLMAMI SAĞLADI
Bu kitabın yazarı Yıldız sevdiği ve mutlu olduğu bir meslek mi
seçmişti? Pişmanlıkları ve iyi kileri nelerdir?
Soruya cevap vermeden önce kısaca meslek seçim öykümü anlatayım. Avukat
olmaya ilkokulda izlediğim Mr. Petrocelli dizisinin etkisiyle karar verdim.
Konuşkan bir çocuktum ve haksızlığa gelemezdim. Ortaokulda 100 yıllık bir erkek
okulunun ilk kız öğrencilerinden biri olunca, sık sık kadın hakları konusunda,
sınıfımdaki erkeklerle tartışır oldum. Aynı tartışma evde babamla da sürdü.
Çevredeki büyüklerim, öğretmenler, arkadaşlar “Kızım sen avukat olsana!” demeye
başladılar. Böylece avukat olma kararım iyice pekişti. Avukat olup, haksızlığa
uğrayanların haklarını savunacağımı, adaletin gerçekleşmesine katkıda
bulunacağımı düşündüm. Bir de kendi ayaklarının üstünde duran, güçlü bir kadın
olacağımı.
En büyük hatayı bu varsayımımı test etmemekle yapmışım. Dava avukatlığı
ve adliye ortamı beni çok hayal kırıklığına uğrattı. Adliyeyi haksızlıkların
giderildiği bir yer olarak göremedim. Bu benimle ilgili bir durum tabi, eminim
tersini hisseden pek çok meslektaşım vardır ve iyi ki varlar. Dokuz yıl dava
avukatlığından sonra adliye ortamının dışında hukuk yapmak isteyerek, şirket
avukatlığına yöneldim. Böylece dava takibi yerine, sözleşme ve hukuki
danışmanlık vermeye başladım.
Onlarca sayfalık sözleşmeleri yap-boz gibi oluşturmak, birlikte iş
yapmak isteyen ama çıkarları çatışan iki şirketi ortak menfaat noktasında
buluşturma çabası, ortaya çıkan elle tutulur bir işe katkıda bulunmak hoşuma
gitti. Avukat olarak çalışan bir kadın olmak özel yaşamımda bağımsız ve güçlü
olmamı sağladı. Böylece evet, avukatlık sayesinde kendi ayağımın üstünde durma
hayalim gerçekleşti ama avukatlık yaptığım için kendimi hiçbir zaman tam
anlamıyla anlamlı ve doyumlu bir iş yapıyor olarak hissedemedim. Güzel işler yapıyor olsa da, bir şirketin
çıkarlarını en iyi şekilde savunuyor olmayı, kendi yaşamım ve varoluşum
açısından hiçbir zaman çok fazla anlamlı bulamadım.
MESLEK SEÇİMİ KARARI SÜRECİ ÇOCUKLUKTAN BAŞLAMALI
Yıldız, kitap nasıl doğdu? Kitabı gençlere seçim yaparken yoldaş
olması için mi yazdın?
Kırk altı yaşında,
şirketten ayrılıp kendi hukuk büromu açtım ve resmen emekli oldum.
Böylece zamanımı daha özgürce planlayabilir duruma geldim. Zamanında devam
edemediğim için bırakmak zorunda kaldığım felsefe yüksek lisansıma geri döndüm.
Tezimi, “Mesleğimle ilgili içimdeki bu
boşluk ve yabancılaşma duygusu nereden geliyor, ne yapsaydım böyle olmazdı?”
sorusuna cevap bulmak için “Etikte Mutluluk İş ve Seçimler” başlığıyla yazdım.
Tezimi yazarken fark ettiklerimi gençlerle, anne babalarla,
öğretmenlerle paylaşmak istedim. Meslek seçim kararının önemini yeterince
kavradığımızı düşünmüyorum. Bu önemli kararın sağlıklı bir biçimde alınması
için sürecin çocukluktan itibaren başlaması gerektiğini gördüm. Anne babaların
sorumluluğu tamamıyla kararı alacak gence bırakıp, köşeye çekilmeleri de,
kararı gencin yerine alıp, ona dikte etmeleri de mutsuz gelecekler
hazırlıyordu.
Velhasıl kitabı temelde evlerde akşam yemeklerinde, Pazar
kahvaltılarında, okullarda öğrenci-öğretmen sohbetlerinde, gençlerle üzerinde konuşulacak konuların açılmasına
vesile olması için yazdım. Ayrıca meslek yaşamında aradığını bulamayan
insanların geriye dönük olarak benim gibi yaşamlarını ve seçimlerini
sorgulamalarında da onlara yoldaş olmak istedim.
ÇOCUKLARA KENDİNE İNANMA VE KENDİNE AYNA TUTMA FIRSATI VERİLMELİ
Bilgeler eski çağlardan beri
“kendini bil!” diyorlar, kendini bilmek ve Aristoteles’in dediği gibi asıl doğamızın farkına
varıp,öncelik verdiğimiz erdemleri keşfederek hayata geçirmek çok önemli,
diyorsun. Kolay bir şey mi kendini bilmek, 19 yaşındaki bir genç bu keşifleri
nasıl yapabilir?
Kendini
bilmek ömür boyu süren bir çaba ve hiç kolay değil. Çünkü bizler sabit
varlıklar değiliz, sürekli değişim içindeyiz. Öte yandan bir an geliyor ve o an
olduğumuz halimizle bir karar vermemiz gerekiyor. Bu karar sıradan bir kararsa
o kadar önemli olmayabilir. Ama meslek seçimi gibi, hayatın rotasını belirleyen
seçimlerden biriyse kendini bilmek hayati önem taşıyor.
Peki,
dediğin gibi “Kişi 19 yaşında kendini bilebilir mi?”
Gençler
sandığımızdan çok şeylerin farkındalar aslında. Kızım ve arkadaşlarından da
biliyordum ama psikolojide lisans öğrenimine başlayınca üniversiteye başlama
çağındaki gençlerle ilgili bire bir gözlem yapma şansı buldum. Kendimi onlardan
daha fazla yaşam tecrübesi olan biri olarak görüyorum ama farkında olma,
olayların arkasında yatan süreçleri, kendi düşünme şeklini, nelerin etkisi
altında kaldığını değerlendirme farkındalığı ve benzeri farkındalıklar yaşla o
kadar da ilgili değil aslında. Genç
arkadaşlarım, yaşıtım olan arkadaşlarımdan bazen çok daha fazla şeyin farkında
olarak geliyorlar bana.
Kitapta
sohbetimizi aktardığım Umut mesela. Ben bile şu an yaşamın dinamiklerinin ve
kendimin, onun farkında olduğu kadar farkında mıyım, emin değilim. Tabi bu bir
anda olmadı, Umut yetişirken annesi, babası, öğretmenleri, büyükleri onu insan
yerine koyup, onunla sohbet ettiler, yaşadığı durumları değerlendirmesine,
kendi kararlarını almasına olanak sağladılar. Mesela “üşümüyorum” dediğinde,
zorla ceketini giydirmedi annesi, onun değerlendirmesine saygı duydu. Bu
sohbetlerle ve kendisine sağlanan alanla Umut kendine inanma ve kendine ayna
tutma fırsatı yakaladı. Dolayısıyla 19 yaşına geldiğinde içinde “yapabilirim”
duygusu vardı ve kendini sağlıklı seçimler yapabilecek biri olarak görüyordu.
Üstelik “Umut kimdir?” sorusunun cevabında oldukça açıklığa kavuşmuştu.
Ailede bu
ortamı bulamayan gençler ve yetişkinler de, bol bol okuyarak ve gözlem yaparak
kendileriyle ilgili belli bir farkındalık düzeyine ulaşabilirler.
Dediğim
gibi “kendini bilme” doğrudan yaşla gelişen bir süreç olarak görünmüyor bana.
Kendine yabancılaşan süreçler yaşayan bir insan, yaşlandıkça gençlik yıllarına
nazaran daha da az kendini bilen biri haline dönüşebilir hatta.
“KENDİNE GÖRE” TERCİH YAPAN DOYUMLU VE COŞKULU BİR YAŞAMA SAHİP OLUR
Üniversite tercihi yapacaklara “isme
göre mi, kendine göre mi tercih yapacaksınız?” diye soruyorsun. Peki hangisi
önemli sence en doğru tercih nasıl yapılmalı?
İzninle önce “ isme göre mi, kendine göre mi” derken ne demek
istediğimi açıklayayım. Esasında bu ifadeyi 19 yaşındaki Umut kullanmıştı, ben
ondan alıntıladım, bu arada.
Mesleğini “isme göre” tercih eden, bir mesleğin ismine bakar,
kolay olsun diye en bilinen mesleklerden gidelim, “doktorluk” mesela. Der ki
“tıp, evet oldukça havalı, statüsü yüksek, bir yere gidip ben doktorum dersem
sosyal kabulüm yüksek olur, zamanla gelirim de artar, eh o zaman doktor
olayım”. Bugünden geriye dönüp
baktığımda ben bir dereceye kadar avukatlık için bunu yaptım sanıyorum. Meslek
onun için bir araç olur. Kendini hayal ettiği dış başarılara ulaştıracak bir
araç. Uçağa binip, bir şehirden öbürüne gider gibi, bu mesleği seçer, bir
statüden, öbürüne geçmeyi umar.
Mesleğini “kendine göre” tercih eden, önce kendine bakar. “Ben
kimim? Hastane ortamı, insan dokuları, kanı, dışkısı vs. ile içli dışlı olmak
bana göre mi? Biyoloji ilgimi çekiyor mu? Ezber yeteneğim var mı?” Yaşamımda insanlara
yardım etmek öncelikli amacım mı?” gibi sorular sorar. Mesleği araç olarak
değil, amaç olarak görür. Doktorluk artık onu bir statüden öbürüne götürecek
bir araç değildir, sabahları yataktan kalkma sebebidir. “Evden bugün hangi
insana ne gibi bir faydam dokunacak?” diye yola çıkar bu kişi.
Sonuçta biz dışarıdan bu iki insana bakar, ikisine de “doktor”
deriz, ama onlar kendi içlerini ve içlerinden geçeni kendileri bilirler.
“Hangisi en doğru tercih?” sorusunun cevabı kişinin varoluşuna
göre değişir. Varoluşu mesleğini araç olarak görmeye uygun olan kişi için,
“isme göre” tercih daha doğru olabilir, zaten o istese de “kendine göre” tercih
yapamaz, varoluşu “kendine göre” tercih yapacak kendini bilme düzeyine
gelmemiştir.
Ama “Bu insanlardan hangisi daha anlamlı, doyumlu ve coşkulu bir
yaşama sahip olur?” diye sorarsan cevabım “kendine göre” tercih yapan olur.
Zira “isme göre” tercih yapan istediği statüye kavuşurken kendinden
uzaklaşırken, “kendine göre” tercih yapan istediği mesleği yaparken özüne
yakınlaşır.
Tabi bunlar konuşurken siyah-beyaz gibi oluyor ama yaşam öyle
değil. “İsme göre” tercih yapan biri zamanla kendine yabancılaştığının farkına
vararak içinde bir sorgulama süreci başlatıp, aynı mesleği başka bir gözle
görüp, başka şekilde yapmaya başlayabilir, ya da tersi.
GÖNÜLSÜZ PİŞİRDİĞİNİZ EKMEK ACI OLUR
Halil Cibran’ın
bir düşüncesini paylaşmışsın; “İş, görünür kılınmış aşktır. Eğer aşkla çalışmıyorsanız, çalışmaktan hiç hoşnut
değilseniz, işinizi
bırakıp tapınağın kapısına postu sererek,
sevinçle çalışanlardan sadaka dilenin daha iyi. Çünkü gönülsüz pişirdiğiniz ekmek acı olacaktır” İşinde aşkla
çalışmayanlara bu durumu değiştirmek için nasıl bir strateji belirlemeyi
öneriyorsun?
Bu sorunun cevabı çok uzun ve ikinci kitabımın konusu olmaya aday. Ama diyebilirim ki işinde aşkla
çalışmayanların, hele de bir çok sorumluluğun altına girdilerse, değişim
yapmaları hiç kolay değil.
Yine kendimden örnek vereyim, mesleğimi değiştirmek istedim ve
bunun için yola da çıktım ama boşanmış bir anne olarak benim mesleğimi
değiştirmem için kızımın fedakarlık yapması gerektiğini gördüm. Kendi hatamın
bedelini çocuğuma ödetmeyi adil bulmadım.
Onun için yazdım bu kitabı, kimsenin moralini bozmak istemem
meslek değişimi, belirli sorumluluklar aldıktan sonra ve başkalarının hayatını
etkilediğinde iyice zorlaşıyor. Onun için başkalarının sorumluluğunu aldıkları
aşamaya gelene kadar gençler meslek seçimi kararlarını bol bol sorgulasın, araştırsın, kesin karara varmasın diyorum.
YAŞAMDA HİZMET ETMEK İSTEDİĞİ TEMEL AMACIN FARKINDA OLAN KİŞİ MUTLU OLUR
Kariyerimizi kaderimiz mi yoksa seçimlerimiz mi belirliyor?
Cevaplaması zor ve düşündürücü bir soru. Senin cevabın nedir bu soruya?
Gerçekten zor bir soru. Cevabım ikisi de.
Bir aileye, çevreye doğuyoruz hepimiz, o bizi belirli bir yerden hayata
başlatıyor. Sonrasında seçimler yapıyoruz, bazıları daha özgür ve geniş bir
çerçevede seçim yapma şansına sahip, bazılarının seçeneği de, özgürlüğü de daha
az. Benim kızımla, çocuk yaşta evlenmeye zorlanan Anadolu’daki bir genç kız
aynı yerden hayata başlamıyorlar. Kaderin en belirleyici olduğu yer burası
bence. Onun için “herkes istesin yeter ki, her istediğini olabilir,”
diyemiyorum ben. Ya da Sartre’ın söylediği “İnsan özgür olmaya mahkumdur; çünkü
bir kez dünyaya atılırsa yaptığı her şeyden sorumludur ” sözünü tam içime
sindiremiyorum.
Öte yandan, kendini “kader mahkumu” olarak görüp, yaşamdan vaz
geçmeyi de aynı derecede içime sindiremiyorum. Çünkü herkesin öyle ya da böyle
seçim yapacağı belirli bir alan var. İşte var olacağımız, gücümüzün yettiği yer
tam da o seçimleri yaptığımız alan ve an. Mümkün olduğu kadar o alanı genişletmek
için çaba göstermeli ve o seçimin hakkını vermek için elimizden geleni
yapmalıyız bence.
Seçimleri yapan kişi, ne derecede değerlerinin, yeteneklerinin,
ilgilerinin, kişiliğinin ve bunlar çerçevesinde yaşamda hizmet etmek istediği
temel amacın farkında olursa, o derecede yaşamını en verimli şekilde
değerlendirecek duruma gelir, diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum. Gençlere ve
ailelere ışık tutan bu kitap için.
Ben teşekkür ederim Sevgili Fatma’cığım, bu güzel sorular için…
5 Yorumlar
👏👏👍👍
YanıtlaSilBir kadının yaşını ve yaşanmışlıklarını bir yere bırakarak, hayallerini gerçeklere dönüştürmesi mükemmel bir şey olsa gerek. Bağımsızlık, eğitimin gücü ve ayakta kalma hevesi birleşince sanki dağlar kadar biriken yükü düzlüğe çıkarır diye düşünüyorum.
YanıtlaSilRağmenlere aldırmadan sürdürülen yaşamın hazzı insan olmanın da göstergesi. Bir anne olarak hem kendinizi geliştirmeniz hem de blog yazılarınıza devam etmenizden etkilendim açıkçası.
Yayın hayatınızın uzun soluklu olması dileklerimle, sevgi ve selamlarımla...
Sevgili Mukaddes,
YanıtlaSilBu yorumun çok ama çok değerli benim için
Ne güzel sözler söylemişsin
Gerçekten de "yaşamın hazzı insan olmanın göstergesi" harika tanımlamışsın
sevgiler gönderiyorum sana
Merhaba, büyük kızım bu yıl üniversite sınavlarına girecek, kitabı not aldım birlikte okuruz. Birlikte diyorum çünkü sık sık takılıyorum Ona, öğrenciliği seviyorum en azından sürekli eğitim bölümüne yazılırım, birlikte gider geliriz diyorum. Röportaj severek okuduğum yazı türlerinden, üniversitede kalem dergimiz vardı, incecik bir sütunda yaptığım röportaj yazılarından beri sohbete üçüncü gibi okurum hep. Memnun oldum Sizi tanıdığıma. Selam ve sevgilerimle..
YanıtlaSilKolay gelsin kızınıza umarım istediği bölümü kazanır
YanıtlaSilokumak her yaşta güzel takdir edilesi bir durum
eminim siz de çok başarılı olur ve istediğiniz bir dalı okursunuz
Ben de sevindim sizi tanıdığıma çok teşekkürler
Begonvil Sokağı sevgiler